Selamı “Türkiye’de inanç özgürlüğü var mıdır?” diyerek kelama bağlayıp başlayalım…
İnanç ve özgürlük kavramları insanlık kadar kadim bir kavramdır. Her ne kadar “Ateizm” bir inançsızlık olarak tanımlansa da aslında kedisi de bir inanma şeklidir. Yeryüzüne beşeri ya da ilahi bir ilaha inanmayan bir toplum ve bir insan gelmemiştir. İnanma ve özgürlük genellikle “sınırlandırılmayan” kavramlar olarak hukuki metinlerde de yerini hep korumuştur.
Unutmayın Müslümanlar Ayrımcıdır (!)
Unutmayın Müslümanlar Ayrımcıdır (!)
İnanç Özgürlüğü ve Paradoksu… Bu iki kavram arasında sıkı bir paradoksal ilişki vardır. Aslında insanlar inanç özgürlüğü yok dediklerin de mutlaka bir inancı hedef alıyorlardır. Bu kadim bir stratejidir. İnanç konusunda öncelikle kabul etmemiz gereken Allah insanları inanmaları konusunda muhayyer kılmıştır. Rahmani ifade ile “Dinde zorlama yoktur” lakin kişi bir dine inandığında da o dinin emir ve yasaklarını yapması hatta yayması o kişi için dini bir vecibe yani zorunluluktur.
Kavram gerçekten sınırlı sayıdaki karakterler kullanılarak hakkı ile anlatılacak bir kavram değildir. Bu sebeple kavramı belli bir açıdan ele alıp düşünmeye başlayalım…
İnanç ve paradoks dediğimizde ilk paradoks inançtan en çok rahatsız olanların en çok kullandığı kod ve motif “Ülkede ifade ve inanç özgürlüğü yok” toplumsal telkini olacaktır.
Neden inanç ve ifade özgürlüğü birlikte kullanılır? Bu bazen bir birleri için zehir ya da panzehir olduğu için kullanılır. Aslında herkes inancını yaşasın yaşamalıdır cümlesi sosyal gerçekliği yansıtmaz. İnancını içselleştirenler şartları ve bedeline olursa olsun inanç özgürlüğü talebinde bulunmadan inancını yaşamaya devam ederler.
Özgürlük ne zaman anlam kazanır sizin canınız tehlikede olduğunda… Burada meşru ve masum bir özgürlük talebi vardır. Canınız tehlikede ise ya azameti seçer inancınızı ifade eder, yaşar hatta yayarsınız ya da ruhsatı seçer inancınızı paranteze alırsınız. Bu hem sosyal gerçeklik hem de bir hakikattir. Bu sebeple kimse neden “Azameti” seçtin ya da neden “Ruhsatı” seçtin diye kınanamaz; kınanmamalıdır da.
Şimdi okuyunca biraz zihinsel şok yaşayıp sonra zihninizden hoş olmayan cümleler geçirebileceğiniz bir cümle ile devam edelim…
Türkiye’de Müslüman Olarak İnancınızı İfade Hakkınız Yoktur
Türkiye’de inancını yaşama hakkı vardır; lakin ifade ve yayma hakkı yoktur! Namaz kılabilirsiniz? Namazınızı kamusal alandaki en güzel mekânda da kılabilirsiniz. Kuran okuyabilirsiniz hatta sesli de okuyabilirsiniz… Toplu olarak hadis ve tefsir dersleri de yapabilirsiniz hatta bunu özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karizmatik liderliği ile edinilmiş haklar olarak kullanabilirsiniz. Neden böyle dedim çünkü bugün inancı yaşama konusunda kullandığımız haklar yönetmelik düzeyinde elde edilmiş haklardır.
İnanç ve özgürlük paradoksu olarak Türkiye uzun zaman uluslararası sözleşme düzeyindeki sınırlandırılamaz hakları bu toplumdan hukuk metin hiyerarşisindeki en alt düzeyde olan yönetmelik ve genelgeler ile toplumun elinden alınmıştır. Bunun trajıkomikliği Amerika ile Gana arasındaki bir savaşta Gana’nın Amerika’yı mağlup etmesi gibidir.
Türkiye’de gerçekten Müslümanların dışında tüm ilahi ve beşeri dinlerin muhipleri inançlarını hem basılı hem de ekran medyası üzerinden ifade edebilmektedirler. Bu güne kadar medyada bunu yalanlayan bir medya linçi yaşanmamıştır.
Elbette şu ayrımı iyi yapmak gerek nasıl bu ülkenin aleyhine çalışanlar ajanlıktan ceza aldık değil de basın özgürlüğümüz elimizden alındı dedikleri gibi inanç üzerinden ajanlar yapanları bu kategoride değerlendirmek sosyal gerçeği görmemek demektir.
Sürekli ifade ve inanç özgürlüğü diyenler neden Müslümanların inançlarının hakikatlerini ifade etmelerini sürekli şu üç kod ve motif ile baskı aracı yaparlar?
- Bu bir ayrımcılık
- Bu bir sapıklık
- Bu bir kin ve nefret
Bu gerekçeler ile itibar suikastına maruz kalanlar her geçen gün çığ artmaktadır. Oysa uluslararası hukuk inancının sahip ve sabit kaynakları ile kayıtlı bir ifadeyi ne ayrımcılık ne sapıklık ne de kin ve nefret olarak kabul etmiştir.
Örnek : 2 Ahmed bin Hanbel, III/404, h.no: 15276. Ayrıca bkz. İbn Ebî Şeybe, I/304, h.no: 3481; Ebû Davud, salât, 26, h.no: 494; Tirmizi, salât, 182, tüm bunlarda ve daha fazlası ile sabit olan şu hadisi bir Müslüman ifade etse sosyal medyada paylaşsa buyurun hadisi paylaşalım …
Resûlullah Muhammed (sav), şöyle buyurdu: “Çocuk, yedi yaşına varınca namazla emredilir. On yaşına varınca (eğer namaz kılmazsa) hafifçe dövülür.”
Şimdi bunu gören İslam’ın şeriatinden rahatsız olan okuyan ya da gören ve hatta duyan bilim adamları, hukukçular, medya, akademisyenler ve dahası…
Çocuk hakları, şiddet, terör ve sapıklık ve daha akla gelmeyecek gelse de burada ifade edilmeyecek sosyal lekelemeler ile saldırıya geçerler. Yetmedi malum TCK’nin 216/1-2-3 öncelikli olarak savcıları göreve çağırırlar ve gidip “Kamu Davası” açılması için şikâyette bulunurlar.
Tüm bunlar karşısında Muhammed (sav) sevdiğini iddia eden az önce abdest alıp namaza duran politikacı ve bürokrat ve medya ne yapar?
- Evet, burada bir üslup sorunu var
- Evet, bu burada söylenmemeliydi
- Evet, herkes işini yapmalı
- 4 “Kardeşim, şimdi ben sana hak versem” içsel konuşması ile “Kurumun maslahatı” diyerek ilk yalanı söyler… İkincisi “Ortamı germeyelim” diyerek konforunu gözetir… Üçüncüsü “Araştırılsın bu kişi Feto ile iltisaklı olduğu ortaya çıkacaktır” iftirasını atar… En önemlisi “Bu adamın derdi hadis değil Cumhurbaşkanımıza zarar vermek” diyerek aslında kendisini kamufle etmeye çalışır…
Kısacası, Türkiye’de inancını yaşayabilirsin namaz kılıyorlar, kuran okuyorlar diyerek kimse kimseden şikâyetçi olmaz… Hatta bizde Müslümanız diyerek toptan bir savunma gerçekleştirir.
Türkiye’de özellikle eğitim ve din hizmetleri veren bir görevin ve hatta bu alanda bir tescillenmiş bir itibarın varsa inancını bırak yaymayı ifade etme hakkın bile yoktur.
Savunma yapmana da gerek yoktur çünkü senden savunma yapmanı bekleyen birileri değil susmanı bekleyen birileri vardır. Susmazsan o zaman bedelini ödersin inancını ifade etme ve yaymanın zaten inanmanın da bir bedeli olmalıdır. Bedeli olmayan imanın cenneti olmaz desek hata etmiş olmayız…
Türkiye’ye özellikle Cumhurbaşkanımıza yakında geçtiğimiz günlerde yaptıkları lobi çalışmalarından sonra “Türkiye’de din ve ifade özgürlüğü yok!” diyerek algı çalışması yapacaklar…
Bize sahip çıkan bizden olmayan olsa da diyerek rahatlamayın çünkü onlar için Müslümanlık ne bir inançtır ne de bir düşünce olabilir… Onlara göre İslam kin, sapıklık ve terördür… Ne yapalım zihinlerinden masum ve meşru kavram kalmadı ki doğru bir tanımlama yapsınlar…
Kelamı selama bağlarken sağdan soldan saldırıyorlarsa demek ki korkutmaya başladın bu sebeple kendini küçük görme Müslüman aciz hiç görme… İzzet ve bereket bedeli ne olursa olsun inancını ifade eden yaşayan ve yayan Müminlerin üzerine olsun …Alın size bir ayrımcılık .Unutmayın Müslümanlar ayrımcıdır (!)
Medya İletişimci – Sosyolog
Ercan Harmancı
yazar@ercanharmanci.com
Kaynak: https://www.mkghaber.com/