Güncel
Trend

Derinleştirilmiş Kaos Nedir

Derinleştirilmiş Kaos Nedir?

Küresel İletişimciler ülkemiz için Yaygın Kaos ( Common Chaos) yerine Derinleştirilmiş Kaos (Deepened Chaos) önerisinde bulundu. Özellikle 2016 yılına kadar Erdoğan iktidarını ortadan kaldırmak için yaygın kaos üzerinden stratejiler geliştirildi.

Yaygın Kaos Nedir?

Yaygın kaos toplumdaki karşıt ideoloji ve inançtaki insanları karşı karşıya getirmektir. Yaygın kaos genellikle şiddet ya da hakaret kod ve motiflidir. Bu kaostan beklenti özellikle iktidar ve rejim değişikliği ya da dizaynı için başvurulan bir yoldur.

Yaygın Kaos kısacası İktidar – Muhalefet eksenlidir. Küresel güçler iktidara karşı Muhalefeti destekler hatta finanse ederek iktidar zayıflatılır. Şayet toplumsal bir çekince yoksa darbe şeklinde iktidar ya da rejim değişikliği gerçekleştirilir. Küresel boyutta en yaygın ve etkin kaos türüdür.

Türkiye için çokta bilinmeyen İndirgenmiş ya da Derin Kaos türü tercih edildi. Bu tercih 2016 yılında yaşanan 15 Temmuz Yaygın Kaos girişimin tahmin edemeyecekleri şekilde akamete uğramasıyla Derin Kaos gündeme geldi ve bunun üzerinden stratejiler geliştirildi ve geliştirilmektedir.

Derinleştirilmiş Kaos Nedir?

Derinleştirilmiş Kaos, Yaygınlaştırılmış Kaos kadar bilinmeyen ve tercih edilmeyen bir kaos türüdür. Yaygın Kaos karşıt ideoloji ve inançlar üzerinden inşa edilirken; Derin Kaos aynı ideoloji ve inanca sahip hatta aynı politik tercihe sahip kişiler üzerinden inşa edilen bir kaostur.

Derin Kaos, Yaygın Kaos’a göre daha riskli bir kaos türüdür. Yaygın Kaos aynı toplumda art arda kullanılsa da Derin ya da başka bir ifade ile İndir İndirgenmiş Kaos akamete uğradıktan sonra neredeyse çeyrek asır tercih edilemeyecek bir kaos türüdür.

Hatta bu kaosun; kaosu inşa etmeye çalışanlar için en tehlikeli etkisi birliktelik ve koordineyi eskiye göre tahmin edilmeyecek şekilde artırmasıdır. Şimdi Derin Kaos ’un tanımını yaptıktan sonra bu kaos hakkında tahlil ve tespitlerimizi paylaşalım.

Öncelikle şu tespiti yapalım özellikle 2013 yılına kadar Türkiye varolan lider ya da liderlerin ismi önemli değildi. Stratejiler liderler üzerinden belirlenmiyordu.2013 yılına kadar Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’da sadece politik bir örgütün lideriydi. Bugün vardı yarın yoktu. Ta ki 2013 yılına kadar…

2013 yılında ne oldu? Gizliden gizliye Türkiye’deki kamu kurum ve kuruluşları içinde örgütlenen Gülen Hareketi tıpkı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde yaptığı zamanlama hatasını yaptı.

Şayet 2013 yılında zamanlama hatası yapılmamış olsaydı 2016 darbe girişimi olmayacaktı çünkü Türkiye’nin ABD’nin karakolu olarak kullanılması 2015 yılı için planlanmıştı.

Özellikle 2012 -2013 yılları arasında Bürokrasiyi belirleyen kim ne derse desin Gülen Hareketi ve Gülen’den referanslı olan bürokratlardı. Ankara Kulislerinde Gülen’in kurum ve kuruluşları resmi olarak alacağı tarih ve bu tarihin heyecanı konuşuluyordu. Bürokratlar hatta vekiller bile Erdoğan’ın arkasından değil yüzüne karşı “Gitmesi gerektiğini” söylüyorlardı.

Evet, acı ve kabullenmemiz gereken sosyal bir gerçek var ki Gülen referanslı bürokratların % 80’e yakını yıl 2022 ve halen etkin ve kritik görevdeler. Aslında “Feto ile Mücadele” kavramı bizzat Gülen Hareketi tarafından tavsiye edilen bir kavramdır. Kabul edilir ya da edilmez Gülen ile organik bağı olan üst düzey bürokratlara karşı hukuki ya da idari bir mücadele asla yapılmamıştır. İşin trajikomik yanı nedir…

KHK ile görevden alınan kişilerin listeleri onları koordine eden bürokratlar tarafından ilgililere sızdırılmıştır. Gülen Hareketi piramidinin üç katmanlı bir yapısı vardır.

Himmet Verenler

Himmet Toplayanlar

Himmet Yiyenler

Himmet Yiyenlerin % 90’ı çifte vatandaşlığa sahip kişilerdir. Bu kişiler zaten tedbir gereği 15 Temmuz öncesi tedbirlerini aldılar. Himmet Yiyenler; Himmet Toplayanları “Bizi deşifre ederseniz; ismimizi verirseniz” diye tehdit ederek kendilerinin kurtuluşlarının piramidin en alt katındakilerini yemek olduğunu ifade ettiler. Ki öyle de oldu. Aslında bu işleyiş örgüt sosyolojinin yabancı olduğu bir işleyiş değil “Devrim Çocuklarını Yer” gerçeği hepimize malumdur.

Aslında özellikle 2013 yılına kadar inancını ifade eden insanlara sahip çıkılmayıp suskunluğa terk edilmeleri kişisel değil bir asırlık bir toplumsal travmadır.2013 yılında başlayıp 2016 yılından sonra inancını ifade eden insanların aynı ideoloji ve inanca sahip insanlar tarafından hedef alınması ciddi sosyolojik çalışma gerektiren bir toplumsal olaydır.

Küresel İletişimciler Türkiye üzerine Derinleştirilmiş Kaos seçeneği üzerine kafa patlattıkları olay ulusal olduğu kadar uluslararası yansımaları olan Ayasofya’nın esaretten kurtuluşudur.

Küresel iletişimciler ve küresel güçler aslında ciddi bir hayal kırıklığı yaşadılar. Ayasofya’nın Müslümanların ibadethanesi olarak açılması bir politik partinin icraatından daha çok bir rejim değişikliği olarak bekleniyordu. Aslında bir asra yakın bir zaman toplumun özlemle beklediği bir olaydı Ayasofya’nın Camii olarak Müslümanların saf durması… Aynı zamanda ise Kemalistler olarak isimlendirilecek kesiminde bir kâbusu idi…

Küresel iletişimciler küresel güçlere Ayasofya’nın Camii olarak açılması ile Yaygın Kaos müjdesi vermişlerdi. Buna göre bir strateji hazırlanmıştı hatta hibeler bile gündeme gelmişti.

Lakin beklenmedik bir olay ile sadece ulusal medya değil küresel medya bir şok yaşamıştı. Kemalistlerden beklenen tepki gelmediği gibi Kemalistler meydanlara inmediği gibi beklenmedik şekilde basın açıklamaları ile yetinmeleri küresel iletişimcileri şok etmişti.

Küresel iletişimciler ve küresel güçler ikinci bir şok yaşamıştı. Ayasofya Camii Başimamı Ak Parti milletvekilleri ve bürokratlar tarafından hedef tahtası yapılmıştı. Aslında Laik olan ülkede tersten bir Bizantizm vakası yaşanıyordu. Din adına konuşma yetkisi ve hakkı olan bir Başimam politikacılar tarafından susturulmuş ve akabinde de görevine son verilmişti. Bu toplumsal olayı elbette tarih kitapları kayda geçecektir.

Kemalizm özellikle muhafazakar kesimde sahiplenilecek çünkü kurgularla meşruluk kazandırılacak Kemalizme karşı olanları bırakın nefret edenler bile koyu bir Kemalist olacak …Çünkü özellikle İmam Hatip ya da Medrese kod ve motifleri ile Atatürk’e hakaretler sosyal medyalarda viral hale gelecek…Bürokratlar “Kemalizm kırmızı çizgimizdir” açıklmaları ile ciddi bir toplumsal değişim ve dönüşüm start alacak…

Tersten Bizantizm Nedir?

Laiklik, dinin devlete ve devletinde dine karışmadığı yetki alanına girmediği bir yönetim şekli olarak malum bir tanımı vardır. Bizantizm, ise devletin dini sınırlandırdığı ve kontrol altına aldığı olarak kabul edilen ama malum olmayan bir tanımı vardır.

Tersten Bizantizm; inanca karşı olan kişilerin dini kontrol etmesi; dinden rahatsız olanların müdahil olması bilinen Bizantizm; oysa aynı inanca sahip insanların dini denetlemeye ve kontrol atına almaya çalışması ise Tersten Bizantizm olarak kabul etmek gerekir.

İşte Küresel İletişimcileri heyecanlandıran onlara bir çıkış kapısı olarak görülen Derin Kaos böylece gündeme geldi.

Bir Derin Kaos varsa mutlaka bir konfor söz konusudur. Konfor alanının yeterli olmadığı yerde aynı ideoloji ya da inanca sahip kişiler karşı karşıya gelmek istemez. Konfor insanların tutamlarını ve inançlarını belirlemede öncelikli bir etkisi vardır yaşadığımız dünyada…

Karşı karşıya gelen insanlar aslında söylenen sözlerden ya da eylemlerden rahatsız oldukları için değil bu söz ve eylemlere karşı olumlu bir tutum ve davranış ortaya koyduklarında bozulacak ve kaybedecekleri konforları sebebi ile karşı karşıya gelirler.

Her ne kadar milletvekilleri Bürokratlardan daha etkili gibi algılansa da aslında bu bir zihinsel illüzyondur. Milletvekillerin %90’a yakını etkin olmayı tercih etmez. Bunun en büyük sebebi kitle beklentisinin yüksek olmasıdır. Aslında milletvekillerin örtük görevi budur milletvekilinin rahatını korumak. Bu sebeple milletvekilinin veremeyeceği sözü danışmanlar gözü kapalı verebilir.

Bürokratlar ise tüm toplumsal sorunların baş mimarıdır. Örneğin bir kanun ya da meclisten çıkmış bir karar üst düzey bürokratların tutumları kadar önemli değildir.

Tüm bürokrasi merhum Yazıcıoğlu gibi aktif bir denetçi olsa toplumda sorunlar çözülür mü çözülmez mi? Sorunların çözülmesi için mevzuat bahane olarak gösterilir mi gösterilmez mi?

Özellikle ülkemizde Pandemi sonrası yaşanan toplumsal sorunların en büyük sebebi aktif denetim yerine sembolik denetimin tercih edilmesidir.

Bürokrasi neden aktif denetim yerine sembolik denetimi tercih eder? İlki ve kişisel olanı kendi konforu; toplumsal ve öncelikli olanı ise kabul edilir ya da edilmez toplumun lideri hedef almasıdır.

Derinleştirilmiş Kaos ve perde arkasını bir sonraki yazıya bırakalım…

Uluslararası İlişkiler Uzmanı / Sosyolog

Ercan Harmancı

yazar@ercanharmanci.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu