GüncelGündem

Fiyat Savaşları ve İktidar Dizaynı

Düşüncelerimi sizle paylaşmadan önce şunu unutmayalım ki…Fiyat Savaşları iktisadi bir gerçek değil bir toplum mühendisliği gerçeğidir.

Fiyatlar rasyonel olmayan şekilde düşürülüyorsa ortadan kaldırılmaya çalışılan bir firma hedef alınıyordur. Fiyatlar rasyonel olmayacak şekilde yükseltiliyorsa ya bir rejim ya da bir iktidar hedef alınıyordur. İşte bunun için Fiyat Savaşları ve İktidar Dizaynı başlığını kullandık…

Price Battles and Power Design

Fiyat Savaşı ve İktidar Dizaynı küresel ifadesi ile Price Battles and Power Design bu başlığı kullanarak düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum… Aslında savaş denilince özellikle internet ortamında Battle değil War akla ilk gelen kelimedir. Fiyat Savaşı yazım için War kelimesini değil Battle kelimesini tercih ediyorum. Sebebi ise Battle kelimesi 16. yy da “Tekrar tekrar vurmak” anlamında kullanılıyor. Aslında battle ile batırmak arasında bir anlam bağı kurmaya çalışmak manayı zorlamak değildir. Hatta bizim için en uygun kavramdır.

Fiyat kavramı mutlaka daha önceki kadim medeniyetler ve toplumlar tarafından da kullanılmıştır. Kısa da olsa okuyanların fikir sahibi olmak için kavramın etimolojisine dair bir bilgi paylaşımında bulunacağım ki büyük resmi görmemiz daha kolay olsun.

Fiyat kavramı ise ödül, değer hatta övgü anlamlarında ilk dönem Fransa toplumunda kullanılmış bir kelimedir. Lakin ben daha çok “Yakalamak için verilen bir ödül” anlamını tercih edeceğim.

Kapitalizm ve Fiyat Savaşları

Fiyat kavramı toplumların ve kişilerin zihninde asırlardır var olan bir kavram olsa da Kapitalizm ile başlayıp Tüketizm ile popüler hale gelmiştir.

Fiyat kavramına bir iktisatçı bakışı ile değil bir toplum bilimci bakışı ile bakıp tahlil ve tespitler yapmaya çalışacağım.

Özellikle toplumların iktidar ve rejimlerini değiştirmede Demokrasinin yerini Bürokrasinin aldığı zamandan buyana Fiyat kavramı toplum mühendisliği yapanlar için önemli bir kaldıraç olmuştur.

Öncelikle toplumların şekillendirmek ve dönüştürmek isteyen adına Global Power denilen güçler Demokrasiyi terk edip; Bürokrasi üzerinden toplum mühendisliği yapmayı tercih etmişlerdir? Bu soruya karşı aklıma ilk gelen neden Demokrasi hem askeri güce hem de ciddi finansa gerek duyduğudur. Bu durum zamanla hem kirli ve gizli planların deşifre olması hem de ciddi şekilde bütçelerinde kara delikler olmaya başlamıştır.

Özellikle 2013 yılından sonra küresel güçler toplumları daha önce olduğu gibi dıştan değil içten şekillendirmeye çalışmışlardır. Bunun olmazsa olmazı ise toplumun belli kesimlerini karşı karşıya getirmektir.

Ülkemizde en son çok uluslu bir organizasyon olarak denen 15 Temmuz Darbe Girişimi sonunda Türkiye’nin başka bir ifade ile Erdoğan’ın dışarıdan istenildiği gibi yönlendirilemeyeceğini anlayan güçler 2016 yılında karar alıp 2019 yılında “Toplumsal Çatışma” stratejisi kullanmayı tercih ettiler.

Burada iki sorunla karşılaştılar ilk ve en büyüğü küresel bir salgın olan Covid-19 ve Türkiye’de güven veren bir muhalefet partisinin olmaması sorunu küresel güçlerin planlarını alt üst etmiştir.2019 yılının Temmuz ayında ülkemizde ciddi planlamalar yapıldı kimi haftalık kimi aylık ve 6 aylık planlamalar…

Toplumsal çatışma için yeter sebep toplumun meydana ya da sokağa inmesiydi ki bu küresel salgın sebebi ile mümkün değildi. Türkiye Ak Partinin 20 yıllık iktidarlık döneminde konfora alışmıştı. Bu süreçte dikkatten kaçmaması gereken bir gerçek vardı Türkiye’de insanlar 2019 yılına kadar dayanıklı ya da dayanıksız mallara ve hizmetlere zam yapılmadığına ya da yapılan zamların makul ve meşru olduğuna inanıyorlardı.

Pandemi ve Kirli Planlar

2013 yılından sonra Gülen Hareketi ve Ak Parti birbirlerine karşı kılıçları çektikten sonra “Yükselen Dolar” ve “Yolsuzluk” bu iki kod ve motiften başka üzerinden toplumların tutumlarını değiştirecekleri bir argüman yoktu. Kaldı ki istenilen sadece toplumun Erdoğan’a olan güveninin sarsılmasıydı. Toplumun kutuplaştırılması ve çatışması planı özellikle küresel pandeminin etkisini ve yaygınlığını kaybetmeye başladığı zamana kadar uygulanamadı.

Yine gözden kaçırılmaması gereken bir nokta var bu önemli nokta Millî Görüş’ün mimarı rahmetli Necmeddin Erbakan Hoca’nın insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri Marketler. Lisans tezimi “Tüketizm: Tüketimle Değişen Toplumlar – Ercan Harmancı” başlığı ile yapmıştım ve bu üzerinde ülkemizde hiç çalışılmamış konuyu çalışmaya iten Erbakan Hoca’nın bu sıra dışı toplum mühendisliği girişimi olmuştur. Tabii bu daha sonra hırs eksenli holdingler bu çalışmayı içinden çıkılmaz toplumsal sorunlar ve hatta güven sorununa kadar götürdü.

Gelin yaşadığımız “Yarın Zam Gelecek” toplum mühendisliğinin nicel ve nitel perde arkasına bakalım…

Adese Zarar Etti mi?

Adese ilk zamanlar gerçekten bu toplumun sadrına şifa olmuş bir marketçilik ile insanların özellikle temel dayanıksız ihtiyaç maddelerini karşılama da tartışmasız güçlü bir lokomotif olmuştur.

2019 yılının son çeyreğine kadar ülkemizde zam hiçbir zaman özellikle 2012-2019 yılları arasında sorun olmamıştır. Aslında tüm bilim adamları şu gerçeği teslim edeceklerdir. Ülkemizde her ülkede beklenen optimum zam oranları kadar zam yapılmış olsaydı bugün rahatsız olduğumuz fiyatlardan daha yüksek fiyatlarla muhatap olur ve bugün gösterilen tepki gösterilmezdi.

Ülkemizde demokratik olarak oy çoğunluğunu kazanarak Erdoğan iktidarının mevcut muhalefet ile yıkılamayacağı konusunda mutabık kaldılar. Yine mutabık kaldıkları diğer nokta Bürokrasi üzerinden toplumun Erdoğan’a olan inanç ve tutumunu zayıflatıp daha sonra istedikleri yöne kanalize etmek …

İlk olarak bu okuyuculara tuhaf gelebilir Adese öncelikle marketçilik sektöründen uzaklaştırılacaktı. İlk etapta beklentileri karşılamak da zorluk yaşadılar ve bunu yönetim değişikliği ile çözdüler…Adese çok sektörlü bir finans kuruluşunun sadece bir sektörü idi. “Adese zarar ediyor” denilerek sektörden uzaklaşacaklarını beyan eden yeni yönetim marketçilik sektörünü sonlandırdılar.

Aslında zarar adı altında malların devren ve iş yerlerinin kullanım hakları peşkeş çekildi mi bu da soru olarak dursun. Ardından toplumun zihninde hem fiyat açısından hem de inanç ve ideoloji açısından meşru olmayan marketler yeni aktör olarak karşı kültür olan toplum kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için “Biz varız!” dediler…

Önce maliyetini bile kurtarmayacak kısa ve periyodik dönemli indirimler yaparak toplumun daha önce alışkın olduğu mekanlar üzerinden bu ikna edicilikle ve alternatifinin olmaması sebebiyle bu marketlere karşı ciddi bir tutum değişikliği meydana geldi.

Aslında üç harfli marketlerin yöneticileri ile Erdoğan karşıtı bürokratlar arasında sıkı bir mekik diplomasi yapılarak geniş haklarla ve hatta kontrol edilemeyecek yetkilerle Türkiye gerçeği oldular. Öyle ki dünya üzerinde bu kadar yüksel market zincirine sahip ülke var mı?  Sorusu bile araştırmaya gerek bırakmayacak kadar ortadadır.

İndirim Günleri ve Toplum Mühendisliği

İndirim günleri sadece ürün satmak için yapılan günler değildi. Burada ciddi bir toplum mühendisliği yapıldı. İndirim günleri öyle bir noktaya geldi ki ritüel halini aldı. İnsanlar iş dönüşü bir ritüel şeklinde işten sonra bu marketlere alışveriş yapmayı bir ibadet haline getirdiler. Bu marketler aylık hatta üç aylık yapılan alışverişleri önce haftalık sonra günlük alışverişe dönüştürdüler…

Neden bu zincir marketler günlük indirim stratejileri ile toplumun alışveriş kültürünü değiştirmeyi hedef etti. En önemli sebep aylık hatta haftalık çok büyük orandaki zamlar günlük zamlar minimal zamlar kadar toplumun tutumlarını belirlemede etkili ve kalıcı olamazlar. İşte insanları her gün marketlere çekmenin en temel stratejisi… Toplumun önce günlük indirimler ile daha sonrada günlük zamlarla zihin kontrolleri ele geçirildi.

Buraya bir soru bırakacağım daha sonra bunu müstakil bir yazıda detaylandıracağım… Tüm bunlar yaşanırken politikacılar neden bu durumu toplumun yaşadığı bir sorun olarak dile getirmedi? Tüm bunlar yaşanırken neden denetleme gücünü yetkili bürokratlar kullanmadı? Ve yaşanan bu durum ümmi olan toplum tarafından somut ve net şekilde açıklana bilirken alanın uzmanı teknokratlar neden bu durumun sorun ve çözümlerini rapor halinde ilgili makamlara sunmadılar? Tüm bu sorulara bundan sonraki yazımda cevap arayacağım…

Ercan Harmancı

Sosyolog – Eğitimci

news@nonewsno.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu