İslam her geçen gün yayılıyor ve her geçen gün Müslümanlar artıyor. Sevinsek mi üzülsek mi durup düşünüyorum. Karar vermek oldukça zorluyor… Neden mi? İslam ile Romantizm ya da Müslümanların romantikleşmesini gördükçe içimden geçirdiğim İslam Romantikliği Kaldırmaz! “ cümlesini bir de buradan yazayım istedim…
Müslümanların Konfor ile İmtihanı
Müslümanların konfor alanları arttıkça kendimi istisna etmeden söyleyeyim İslam’ı romantik yaşamaya başlıyoruz hatta Müslümanlarda böyle bir bağımlılık müzmin hale geldi.
Romantizm tek cümle ile özetlersek… Ver coşkuyu… Coşkulu bir İslam yaşıyoruz tabi bu coşkumuz İslam’ın hakikatlerine; İslam’ın helal ve haramlarına karşı değil… İslam’ı anlatmaya ve anlatırken de sanki anlattığımız hayatın her alanına karışan; sınırlar çizen İslam değil de “Bırakın yapsınlar, karışmayın kim ne yaparsa saygı duyun ”diyen Liberalizm…
Ne var kardeşim kötü mü diyen olursa; evet kardeşim çünkü İslam böyle anlatılınca ve bu etkin ve yaygın hale gelince hedef alınanlar hayatlarını gündelik işlerini toplumsal ya da kişisel ilişkilerini Rahmani ve Nebevi ölçülere göre belirleyen Müslümanlar oluyor.
Susturun şu sapık adamı…
Bir Müslüman İslam’ın bir hakikatini hatırlatıyor; sonra rahatsız olan bir başka Müslüman oluyor. Susturun şunu demiyorlar “Susturun şu sapık adamı” diyorlar…
İslam, Romantizm ve Ekran bu üç kelime bir araya gelince zihninizde neler canlandı? Benim zihnimde canlanan azların hakkı saklı tutularak ekserisi ego tatmini yapıyor.
Her kanal da gün içinde İslam adına konuşan o kadar çok kişi var ki say say bitmez… Ama birkaç istisnanın dışında ki onlarından burnundan getirseler de… Nebevi ve Rahmani olan İslam’dan konuşan yok… Hüküm Allah’a aittir diyen yok… Deseler de zaten Anayasayı ihlalden bir iddianame…
Etliye Sütlüye ; Suya Sabuna
İslam’ı romantik yaşamak hani malum ve meşhur bir tabir vardı. Etliye sütlüye karışmamak ya da Sabuna suya dokunmamak
İslam’ın hakikatlerinin günlük hayatımızda sembolik olarak olmanın ötesin de olmaması izin verilmemesi inanılmadığından ya da inanca karşı olduklarından değil sadece ve sadece konfor alanlarının daralacağı korkusudur.
Türkiye ciddi anlamda bir konfor alanlarının borca rağmen genişlemesi sosyal gerçekliği ile imtihan oluyor. İnsanlar bugün marka giyiyor; dışarıda yiyor ve de hastalık ya da OBK boyutunda model atlama müptelası olmuşlardır.
Kim ne der ne anlar bilmem lakin günümüz de iktidar da Ak Parti de olsa İslam’ın helal ve haramlarının belirleyiciliği ya semboliktir ve vizyon için kullanılır ya da biz sıfır diyelim…
Konfor İçin Hiçe Sayılan Bir Din Var!
Ekranlara bakıyorsunuz insanlar; İslam anlatıyor; insanlar Müslüman’dan bahsediyor; insanlar Muhammed’i (sav) anlatıyor fakat nasıl işlerine geldiği gibi… Reyting için… Konfor için… Hiçe sayılan bir din var…
İnancının hakikatlerini ifade edenlere ki bunun için ulusal ve uluslararası hukuka ve de öncelikle İslam’a göre Müslüman olması yeterlidir başkaca da bir şart aranmaz ve de aranmamalıdır.
Kardeşim Din İşleri Başkanlığı neden vardır? Toplumun inanç hassasiyetini korumak için vardır. Bir Müslüman öğretmen hem sınıf yönetimi içinde makul olan diğer ülkelerde de kullanılan aynı cins gençlerin yan yana oturmasını okul ve sınıf yönetimi olarak bir çözüm olarak görmüş ve bu konuda bir talepte bulundu ne oldu?
Asıl gözden kaçırılmaması gereken ise inancımızın sahih kaynakları ile sabit ve kayıtlıdır ki akıl baliğ olmuş rüşde ermiş kız ve erkek yan yana oturamaz. Bu okul müdürünün şahsi bir düşüncesi ve inisiyatifi değildir.
Ormanlar, sular hatta plastikler hakkında görüş beyan eder de neden halen inancının hakikatini ifade eden öğretmenin inanç hassasiyetini korumak için…
Din İşleri Başkanı ya da yetkilendirdiği biri “Evet bizim inancımıza göre okul müdürü isabetli bir karar vermiştir. Kaldı ki oturan öğrenciler Müslüman ve onların velileri de Müslüman bu sebepledir ki okul idarecisinin bu sebeple görevden alınması inanca karşı uygulanan hukuksuz bir idari karardır” diyebilirler mi diyemezler neden… Onlar İslam’ı romantik seviyorlar… Bilmiyorlar mı İslam romantikliği kaldırmaz; biliyorlar lakin işlerine gelmiyor…
Evet diller eğilip bükülmeye başlanmışsa; İslam’ın sahih ve sabit hakikatleri ifade edilirken “ama, fakat, oysa, çünkü, belki” gibi edatlar joker hakkı olarak kullanılıyorsa bilinsin ki bir nema söz konusu gözle görebileceğiniz ya da göremeyeceğiniz…
Hiç düşündünüz mü? Rol model olabilecek toplum tarafından kabullenilmiş toplumda ciddi karşılığı olan imam ve hocaların dışında neden malum çevreler imamlardan ve din görevlilerinden rahatsız değil… Onlardan da rahatsız olanlar var onlar da istisnaların hakkını saklı tutarak kamudaki görevini bitirdikten emekli olduktan sonra camiyi kendisine aidiyet alanı belirleyip rahatsız olanlar… Evet, toplumsal bir sorun lakin önemli de olsa öncelikli değildir…
Bu ülkede İnönü Dönemi varisi olan CHP’nin bile “Evet, işte imam böyle olmalı” dediği imamlar olduğu gibi; İslam cemaatlerinin liderlerinin bile “Böyle Müslüman mı olur !” dediği imamlar da var… Kabul edenler ideolojilerine uygun olduğu için kabul ederken; kabul etmeyenler de konfor alanlarını düşündükleri için kabul etmiyorlar. Konfor alanının genişlemesi her zaman samimiyeti yok etmiştir. Konfor, inanca ve samimiyete karşı sürekli ve etkin bir erozyonudur. Konfordan vazgeçmeyenler; konforu önceleyenler güçlü bir iradeden yoksun kalırlar.ve o noktaya gelir ki inanç bile önemli olsa da öncelikli olmaktan çıkar.
Türkiye’nin en büyük sorunu inancına yabancılaşan ve ötekileşen bir toplum haline dönüşmüştür. Bu dönüşüm konfor alanının genişlemesi ile başlamıştır. İnanç zaman zaman ideolojiye ; zaman zaman politikaya zaman zaman da güce heba edilmekten çekinilmemiştir. Bu gün inancımız hatta örfümüz konfora feda edilmiştir edilmeye devam etmektedir.
Kişisel düşüncem Bürokrasi Krallığı inancını önceleyen insanları hedef almaktadır. Ve bunu etikten ve vicdandan uzak bir sosyal lekeleme ile yapmaktadır. Bürokrasinin hangi alanında olursa olsun inancının hakikatini ifade edenler bu konuda talepte bulunanlar ivedi ve jet hızı ile sosyal lekeleme yapılıp linç ediyor. Sosyal lekeleme neden tercih ediliyor toplum sahip çıkmasın diyerek bu yapılıyor.
Sapık” “Hırsız” ve “Terörist”
Linç edilen kişiler hakkında zihinsel olarak hak verme tepkisi oluşsa da “Sapık” “Hırsız” ve “Terörist” sosyal lekelemeleri sebebiyle bu hak verme bir anda buharlaşıveriyor. Ve bunun örnekleri arttıkça Bürokrasi Krallığı “Güç bende” diyerek bürokrasi kılıcını bu insanların üzerinden eksik etmiyor.
Sosyal lekeleme yapılan biri için adalette Bürokrasi Krallığı’nın lehine karar veriyor. İnanılacak gibi değil ama hakim ve savcılar da Bürokrasi Krallığı’nın gazabından çekiniyor. Kısacası sizin haklı olmanız hatta mağdur ve mazlum olmanız kimsenin vicdanına dokunmuyor çünkü herkes kendi konforunu ve konfor alanını düşünüyor…
Evet , bir sosyal gerçeklik lakin bir hakikat var ki İslam romantikliği kaldırmaz…
Ercan Harmancı
Eğitimci – Sosyolog