Evet, rahatsızlar; birkaç istisnanın dışındakilerden hiç biri kalkıp “Hayır biz Müslümanlardan rahatsız değiliz!” demesin. İlki sehven oldu; ikincisi kerhen ve üçüncüsü mücbir bir sebeple oldu. Beyler tamam da bu yaşadığımız ne ilk ne de son gibi görünüyor. Çıkın ve deyin ki “Biz İslam’a inanıyoruz; İslam’ı seviyoruz ama İslam’ın hakikatlerinin medyada ve kamusal alanda ifade edilmesinden rahatsızız!” deyin… Çekinmeyin ve yine deyin ki “Konforumuzdan taviz veremeyiz!” tamam…
Biz de rahatsızız…
Evet, çeyrek aşıra yakın bir zaman; söylemesi dile kolay gelebilir 20 yıl… CHP ve Ak Parti kendilerine bir keşişim kümesi buldu. Her ne kadar sürekli bir birlerine muhalefetlik yapsalar da bu politikanın gereğidir. Bir Müslüman hem de ulusal ve uluslararası hukukun koruması altında olan inancını ifade ya da yayma hakkını kullanmaya görsün…
İlk rahatsız olan malum mahalle sonra “Biz de rahatsızız” diyen bizim mahalle… Neden bizim mahalle çünkü ister politikacılar olsun ister bürokratlar olsun “İslam’ı seviyoruz” dediklerinden daha fazla… Müslüman inancının hakikatini ifade ettiğin de “Biz de en az siz kadar rahatsız!” diyerek malum mahalleye motivasyon kazandırıyorlar.
Bir insan inandığı dinin hakikatlerinin ifade edilmesinden neden rahatsızlık duyar? Bu cevaplanması elzem bir sorudur. Bir insan inandığı dinin hakikatlerinin ifade edilmesinden tarifsiz bir mutluluk duyması gerekirken neden rahatsızlık duyar? Yine bir insan nasıl olurda inancından rahatsızlık duyan kişi ve kesimlere “Ben de…” “Biz de” siz gibi düşünüyorum ya da düşünüyoruz tepkisi verir.
Özellikle “Kadın” kod ve motifli inancın hakikatleri saklanır ya da bunu ifade edenler hedef alınarak bu kişi ve kişilere karşı bir sosyal lekeme girişiminde bulunulur. Bunun hem sosyolojisini hem de psikolojisini ciddi şekilde tahlil ve tahrir etmek lazım.
Ak Parti politikacılarının ekserisi ve politik tercihleri Ak Parti olan bürokratlar Müslümanlardan rahatsız. Müslümanların konuşmasını istemiyorlar. Hem politikacıların hem de bürokratların hedef almadığı Müslüman kalmadı…
Milletvekilleri Kutsal mı?
2002 yılından 2022 yılına kadar bir kere bile ne bürokratlar ne de politikacılar Müslümanların maslahatlarını gözetmemişlerdir. Varlıklarının en büyük tehlikesi olarak Müslümanları görmüşlerdir.
Ülkemizde vekillik yıllardır yanlış anlaşılmıştır. Ve bu yanlışlık öğrenilmiş çaresizlikle teamül haline gelmiş ve kanıksanmıştır. Milletvekillerinin dokunulmaz olması ne rasyonel hukuk ile ne de demokrasi ile temellendirilip meşrulaştırıla bilinir. Dokunulmaz olanlar ancak kutsal olanlardır. Milletvekilleri kutsal değilse neden dokunulmazlık koruma kalkanı ile koruma altına alınmıştır.
Dokunulmaz olanlar hep nedense inancının hakikatini ifade eden ve bu konuda talepte bulunan Müslümanlara dokunmuşlardır. Dokunmuşlardır derken onların gönlüne değil izzetine ve namusuna ve de itibarına dokunmuşlardır. Hem hukuku hem de vicdanı ihlal ederek dokunmuşlardır.
Sosyolojik olarak ciddi bir toplumsal sorun semptomu da Müslümanların inançlarını hakikatlerini ifade etmesidir. Neden gün geçmesin ki inancını ifade edenlere karşı bir itibar suikastına şahitlik etmeyelim. Bu durum artık istisnai bir durum değil toplumsal bir gerçek olmuştur.
İnsanların inançlarını ifade etmeleri; yaşamaları ve yaymaları hem ulusal hem de uluslararası hukuk ile koruma altında olmasına rağmen politikacılar ve bürokratlar neden sürekli inancını ifade edenleri hedef göstermektedir.
Din İşleri Başkanı Neden?
İnancını ifade eden bir kişiye karşı idari ve adli olarak işlem yapılamayacağı rasyonel hukuk ile sabit ve kayıtlıdır. Bu durumun en büyük vebali de Din İşleri Başkanlığı’na aittir. Din İşleri Başkanı Kemalistlere karşı “Her seferinde Atatürk’e saygı duyuyoruz” deme ihtiyacı hissederken… Müslümanlar inancını ifade ettiklerinde hedefe konulduğunda çıkıp “Evet, bu bizim inancımızın hakikatidir ve buna saygı göstermek gerekir. İnancın ifadesi için yapılan kişisel ve kurumsal “Mobbing” ve “Sosyal Lekeleme” kabul edilemez” deme ihtiyacını hissetmez…
İslam’dan değil ama İslam’ın hakikatlerinin özellikle kamu çalışanların dile getirmesinden ciddi şekilde rahatsız olan bürokrat ve politikacıların sayısı her geçen gün artıyor.
Bu rahatsızlık rahatsız olanların İslam’dan ya da İslam’ın hakikatlerinden rahatsız olduklarından değil; inancın ifade edilmesinin konforlarını bozacağını düşündükleri içindir.
İslam’ın hakikatinin ifade edilmesinden rahatsız olanların imam hatip mezunu hukukçular olması ise ayrı bir trajedi mi yoksa bir tragedya mı karar veremedim. Lakin ortada ciddi şekilde acınacak bir durum var.
İnancın ifade edilmesi aslında yaşanılmasından daha etkilidir. İnsanlar inancını yaşayanlara karşı önlem almazlarken hatta yardımcı olurlarken; inancın ifade edilmesinden sürekli rahatsız olmuşlar ve önlemler almışlardır.
İnancın ifade edilmesi kişilerde ve toplumda ciddi bir zihin inşanın temelinin atılmasıdır. İfade edilmeyen düşüncenin yaşam bulamayacağı gibi; ifade edilmeyen inançta toplumda bir karşılığı olmaz. CHP inancın yaşanmasından rahatsız ama bir sosyal gerçek var ki Ak Partili politikacı ve bürokratlar İslam’ın hakikatlerinin özellikle kamu görevlileri tarafından ifade edilmesinden rahatsızlar.
CHP’nin İslam’ın hakikatlerinden rahatsız olmalarını anlamak için zihin ve gönüller çok zorlanmıyor. Lakin imam hatip mezunu politikacı ve bürokratların rahatsızlığını anlamak ne değil namümkündür…
Buradan bir çağrı yapalım… Allah rızası için İslam’ı seviyorsanız; İslam’ın hâkim olmasını istiyorsanız kim olursa olsun ister kişisel kimliği ile ister kamusal kimliği ile İslam’ın hakikatlerini ifade edenleri hedef almaktan vazgeçin ve önce yaptıklarınız için de Rabbimizden istiğfarda bulunun… Yoksa öncelediğiniz konforunuz cehenneminizin şahidi olacaktır…
Artık bıçak kemiğe dayandı…
Artık bıçak kemiğe dayandı… Artık inananların zihinlerinde ve gönüllerinde Ak Parti’ye karşı ciddi horst ve grabenler oluştu… Gelin cennetiniz adına konforunuzdan vazgeçin… Gelin geçmişte yaptığınız; hakkına girdiğiniz Müslümanlardan helallik alın… Gelin inancını ifade ettikleri için haklarında kamu davası açılması için mihmandar olduklarınız müşteki olduklarınızdan vazgeçin…
Sizin konfor müptelalığınız sadece mazlum ve masum insanların itibarlarını değil bir neslin inanç ve inançlarına karşı tutumlarını değiştiriyor. İnancını ifade eden insanlara sizin desteğiniz ile “Sapık” “Terörist” denildikçe bu toplumun gençlerinin Cumhuriyet Dönemi edebiyatı içindeki roman ve hikâyelerinde okuyanların zihinlerine kodlanmak istenen “Dinciler sapıktır” “Dinciler vahşidir” “Dinciler dolandırıcıdır” telkinlerini haklı çıkarıyorsunuz…
En kötüsü ne bürokrat ve politikacıların yaptıklarına karşı duyarsız kalmaları hatta üste çıkmaya çalışmaları bu bir beklenti içinde yaptıklarının en büyük göstergesidir… Bir vicdan bir Müslümana malum çevreler “Sapık” derken sahi zihninizi ve gönlünüzü nasıl teskin ediyorsunuz? Bir an olsun hiç mi düşünmüyorsunuz? Yarın Din Günü ben bu insanlarla karşılaşınca Rabbime ne mazeret sunacağım…
Kelamı selama bağlayıp susalım belki Müslümanların itibarı; izzeti ile oynayan haklarına giren bürokrat ve politikacılar “Kardeşim…” diye başlayıp “Rabbim affet” ile başlayan cümleler kurarlar da duymayabiliriz…
Eğitim – Sosyolog