Bürokrasi kavramı hem tarihsel hem de etimolojik olarak birkaç asırdır insanların ve toplumların zihninde yerini almış bir karamdır. Yeni bir kavram değildir. Bürokrasi demek genel olarak etkin ve yaygın olarak devlet kurumlarının işleyişini sağlayan memurlar olarak malum ve meşhur bir anlamı vardır.
Bürokrasi ve Bürokrasi Konseyi
Bürokrasi kavramını ele alıp bu kavram üzerinde kavramsal ve saha çalışmaları yapan sosyologların baktığı açıdan bakmayacağımız için bürokrasi kavramına bir toplum bilimci olsam da sosyolojik bir açıdan değerlendirmeyeceğim.
Bürokrasi devlet örgütünün işleyişini anlatan bir kavram olmaktan çoktan çıktı. Hatta bürokrasinin masum olmayan kullanışını akademik olarak çalışan bir sosyal bilimciye şimdiye kadar da rastlamadım. Belki de benim gözümden kaçtı.
Yazdığım cümleler akademik bir çalışmaların sonucu olan cümleler değildir. Özellikle deep web üzerinden yaptığım veri madenciliği sonunda sizle paylaştığım ön görülerimdir.
İşgal Parolası “Demokrasi Götüreceğiz!”
2013 yılına kadar Demokrasi küresel güçlerin bir toplumu, iktidarı ya da rejimi yıkma ya da yeniden maslahatlarına uygun inşa etmek için kullandıkları bir işgal parolası olarak kullanıldı. Orta yaş diliminde olan kişiler ekranlarda ya da sayfalar da “Demokrasi götüreceğiz” ile başlayan cümlelere şahitlik etmişlerdir.
Demokrasi götürmek aslında küresel güçlere oldukça ağır faturalara mal olmuş ve zaman zaman kendi toplumları ile karşı karşıya kalmışlardır. Demokrasi götürmek hem ciddi finansal güce ve ciddi saldırı ve savunma silah ve mühimmatlarına sahip olmayı gerektiriyordu.
Uluslararası Demokrasi Vakfı NED 2013
2013 yılından sonra ise iki temel gerekçe ile küresel güçler “Demokrasi” parolasını değiştirdi kullanmamaya çalıştı. Çünkü bilgiye ulaşma yaygınlık ve etkinlik kazandıkça kendileri için bilinmesi sakıncalı olan bilgileri artık kontrol altına alınamaz oldu. Birçok çok uluslu organizasyonlar perde arkasındaki çalışmalar ile şantaj edildi. Bu sebeple parayla ve silahla demokrasi götürmek yerine rahatsız oldukları toplumları ve iktidarları kendi kaynakları ile dizayn etme kararı aldılar. Böylelikle Reagan zamanında 1983 yılında bu misyon ile kurulan devletler üstü olan çok uluslu organizasyon Uluslararası Demokrasi Vakfı NED 2013 yılında küresel boyutta ofislerini kapattı ve artık “Demokrasi götürmek” rafa kaldırılmış oldu.
Küresel güçler toplumları ya da iktidarları dizayn etmekten vaz geçti mi asla…Yeni bir misyon ve vizyon belirlediler. Yeni misyon ve vizyonda toplumların ayrı devletlerin ayrı strateji ile dizayn edilmesi kararı alındı.
Toplumlar “Cinsiyet Ayrımcılığı” ve “Temel Haklar” kod ve motifi ile dizayn edilecek; devlet ise bürokrasi ya da daha net ifadesi ile Bürokrasi Konseyi üzerinden dizayn edilecekti.
Öncelikle bunların hukuki alt yapıları yapılıp ardından etkin ve yaygın olarak küresel boyutta basılı, görsel ve internet medyasına servis edildi.
Ben bu yazımda yazımın başlığında kullandığım Bürokrasi Konseyi üzerine odaklanarak öngörülerimi paylaşacağım.
Genel Kaos ve Derinleştirilmiş Kaos Nedir?
Özellikle 2016 Temmuz darbe girişiminin başarısız olması ve deşifre olması ile küresel güçler Genel Kaos yerine Derinleştirilmiş Kaos stratejini devreye soktular. Genel Kaos mevcut iktidara karşı muhalefet enstrümanı kullanarak yapılırken Derinleştirilmiş Kaos ise iktidarın kendi içinden lakin açık değil gizli olarak yapılandırılır.
2019 ve Bürokrasi Konseyi
Bunda en önemli gerekçe 15 Temmuz’da Türkiye toplumunun bazı konularda beklenmedik ve tahmin edilemeyecek sürede bir arada hareket etmesi ve tutumlarını bir noktada odaklayabilmesi olmuştur.
2019 yılından sonra küresel güçler Türkiye yani Erdoğan ile karşı karşıya gelmek istememişlerdir. Hatta diplomatik dil kullanarak bile muhalefetten yana değil iktidardan yana tavır almışlardır. Bunun en somut göstergesi Türkiye’de muhalefet sürekli küresel güçler tarafından hem danışmanlık hem de hibeler yolu ile finansal olarak desteklenmiştir.
En büyük ve asırlık CHP bile küresel güçlerden destek bulmadığı için çok uluslu şirketler ÇUŞ üzerinden kendilerine kaynak bulmaya çalışmışlar ve ÇUŞ’leri kendilerine referans göstermeye çalışmışlardır.
Şimdi gelelim Bürokrasi Konseyi yapılanmasına; küresel güçler neden bu yapılanmayı tercih etti ve hangi stratejileri kullanmayı planladılar…
Türkiye teamülü aslında politikacılar bürokratları dizayn etmek üzere malumdur ta ki 2019 yılına kadar.2019 yılından sonra ise ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kazansa da son dönemi olacağı için küresel güçlerin bürokrasiye yaptıkları teklif bürokratlarda beklenmedik şekilde kabul edildi.
Erdoğan’sız Dönem Hesabı…
Tek istedikleri mahremiyet. Küresel iletişimciler bürokratlara çift kişilik çift aidiyet telkini ve eğitimi verdiler. Tabii bunun belgesi var mı? Bunların belgesi olamaz çünkü belge ve kayıt informel işleyiş için değil formel işleyiş için geçerlidir.
Bugün şu gerçeği hiçbir bürokrat inkâr edemez bürokrasi Erdoğanlı bir döneme değil Erdoğan’ sız bir döneme hazırlanmaktadır.
Ercan Harmancı
Zaten suskunluğun en önemli göstergesi de budur…
Bürokrasi Konseyi ifadesi ne bir bürokrat neden bir politikacı tarafından kullanılmadığı gibi ulusal görsel ve basılı medyada da kullanılmamıştır. Bunun da göstergesi alınmış olan profesyonel destek çalışmalarıdır.
Bürokrasi Konseyi ülkemizde ara ara bazen hukukçuların bazen askerlerin bir araya gelip altına imza attıkları bir eylem değildir. Bürokrasi Konseyi içinde yer almanın iki yeter şartı vardır. Uzun süreli kritik noktada bürokrat olmak ve Erdoğan düşmanı olmak tabii bu düşmanlık şimdi değil özellikle 2010-2013 yılları arasında bu dönemde bürokratların bir birlerine karşı kullandıkları bir ifade vardı “Bundan yakında kurtuluyoruz” bunu kullanmış olmak.
Toplumun hafızası ile sabittir ki FETÖ ile mücadele memur boyutunda kalıp bürokrat boyutuna ulaşamamıştır.
Bürokrasi Koruma Kalkanı
Bunun en büyük gerekçesi ise bürokratların 2004 yılında Bürokrasi Koruma Kalkanı olarak bilinen hukuki düzenlemedir. Bir başka gerekçe ise FETÖ gerekçeli KHK ile alınanların %90’ı bir dönem Gülen Hareketi için himmet ödeyen memurların kayıtlarının tutulduğu listeler bürokratların kendilerini kamufle etmek ve korunmak için ilgili makamlara sunulmuştur. Oysa toplumun vicdanını rahatsız eden adli ve idari şikayetlerle belirtilen isimler hakkında da işlem yapılmamış bu da toplum vicdanında derin yaralar açmış ve adalete olan güven sarsılmıştır.
Bürokrasi Konseyi’nin Direktifleri…
Bürokrasi Konseyi’nin ilk direktifleri özellikle pandemi sonrası toplum ile Erdoğan’ı karşı karşıya getirecek şekilde Erdoğan hakkında olumsuz telkinlerin memurlar tarafından telkinin yapılmasıdır.
Ülkemizde özellikle dayanıksız temel gıda maddelerinin iki hatta üç katı üretim maliyetlerinin artışı ile açıklanamayacak şekilde zamlanması Bürokrasi Konseyi’nin bir direktifidir. Küresel iletişimciler konfora alışan Türkiye toplumun ki birileri bu cümleye gülse de uluslararası ver merkezlerinin paylaştığı bilgiler beni doğrulamaktadır.
Bürokrasi Konseyi takip edebildiğim kadar iki öngörüm vardı ve bunu ilgili ve yetkililerle Cimer üzerinden de paylaştım belki gülüp geçildi…
İlki ve ciddi beklenti olan mikro düzeyde olan Derinleştirilmiş Kaos meydana getirerek özellikle dini inanç ve tutumlarını önceleyenler ile Cumhurbaşkanı ile karşı karşıya getirmek. Bu başlı başına bir yazı konusu olduğu için bu kadarlıkla yetinelim.
Olur mu öyle şey
İkincisi makro düzeyde zam üzerinden toplumun tutum ve inançlarını istenilen yöne kanalize etmek. Bunun için birkaç cümleyi sizle paylaşmam durumun perde arkasını biraz olsun netleştirebilir.
İlki tespitim üretim maliyetleri % 30 civarında artarken raf fiyatları kısa zaman aralığında ve özellikle periyodik olarak %100-300 bandında artış gösterilmiştir. Devlet kurumları bu duruma bürokratları ve teknokratları ile seyirci kalacaktı aynen de öyle oldu. Öyle olmasaydı zaten toplumda şu tutum kemikleşmezdi “Yarın zam gelebilir” toplum zamdan önce ürünün kalitesi öncelikli iken artık toplum ürünlerin ne gramajına ne de kalitesine bakar oldu sadece fiyatına bakar oldu. Bu durum sosyal psikoloji açısından önemlidir. Zam meşrulaşmıştır. Türkiye’de zamlardan şikâyet eden kimse alışveriş sepetini bırakıp marketten çıkmamıştır. Bu tür bir haber ekranlara yansımamıştır.
Aslında çok kolay kabul etmeyeceğiniz “Olur mu öyle şey” diyeceğiniz bir düşüncemi ve tespitimi paylaşayım…
Türkiye toplumunun en büyük korkusu “Ya her şeyin fiyatı eskisi gibi olursa” korkusudur. Evet görüntüde 20 tl olan peynir 100 tl olunca “Böyle zam mı olur” deyince şu soruyu yönetelim “Tamam peynir 20 tl olsun ama senin 50 tl aldığın şimdi 500 tl olan araban da 50 tl olsun mu?” sorusun tek cevabı olacak … Asla…
Ercan Harmancı
Bir başka önemli nokta zam aslında bir cezalandırma yolu olarak bilinse de alanının uzmanı kişiler bunu bir meşrulaştırma ve toplum tepkisini yok etme yolu olarak kullanılır ki ülkemde bu ciddi boyutta kullanıldı.
Ceza kesmek yerine gerekçe sunulması istenseydi bu durum ilk haftalarda çözülebilirdi. Daha sonra ne oldu ceza olarak verilen ceza zam yapmanın meşru gerekçesi oldu…
Bu yazımızı burada noktalayalım bir sonraki yazımızda ise Bürokrasi Konseyi’ne daha derinden bakalım nitel hatta nicel tespit ve tahliller yapalım…
Ercan Harmancı
Uluslararası İlişkiler / Medya İletişim